5. Fâtih’in içki içtiği ve bunu teşvik eder mahiyette şiirler yazdığı iddia edilmektedir. Bu konuda neler söylenebilir?


Bu konudaki ayrıntılı bilgiyi, Yıldırım Bâyezid ile ilgili iddialara cevap verirken özetledik. Fâtih’le alakalı iddiaların ise, hiç bir güvenilir kaynakta yeri yoktur ve Hz. Peygamber’in övdüğü bir devlet adamına, bu manada iftira ve isnâdları hiç bir delile dayanmadan yapmak ise, belli çevrelerin kasıtlı yayınları olarak değerlendirilmelidir. Bu yayınlara karşı söylenmesi gerekenler şunlardır:

1) Elimizde mevcut olan Osmanlı tarihlerinin hiç birinde ve buna ilaveten Bizans tarihçilerinin hiç bir yerinde, Fâtih’in içki içtiğine dair yazılı belge sayılabilecek bir bilgi bulunmamaktadır. Sadece ve sadece, biraz sonra değerli bir divan edebiyatçımızın değerlendirmelerinden iktibasda bulunacağımız satırlarda görüleceği gibi, Fâtih’in şiirlerinde geçen bazı tabirleri, İstanbul’un fethinden dolayı gururları incinen bazı Batılı tarihçilerin, kendilerine göre yorumları vardır.

2) Elimizdeki Fâtih dönemine dair İslâm Hukuku kaynakları, özellikle Fâtih’in Kazaskeri olan Molla Hüsrev’in Dürer ve Gurer adlı Osmanlı Devleti’nin yarı resmî kanun kitabı, bunların uygulama örnekleri olan şer’iye sicilleri ve en önemlisi de Fâtih’in tasdikinden geçerek yürürlüğe giren Fâtih Kanunnâmesindeki hükümler, açıkça içkiyi yasaklamakta ve bu suçu işleyene uygulanacak cezaları düzenlemektedir. Mesela, hadd cezası uygulanması için gerekli şartları oluşmadığı zamanlarda, içki içenlere uygulanacak ta’zîr cezalarını düzenleyen Fâtih’e ait bir kanun hükmü aynen şöyledir: "15. Eğer biregû hamr içse, Türk veya şehirlü olsa, kadı ta‘zir ura. iki ağaca bir akçe cürm alına". Yani, bir kişi içki içse, Müslüman (Türk Müslüman manasına kullanılmaktadır) ve şehirlü olsa, hadd-i şirb olarak vurulacak olan 80 sopanın yanında para cezası alınması emr olunmaktadır veya sopa cezası uygulanmadığı takdirde para cezası uygulanacaktır. Kısaca elimizdeki bütün arşiv vesikaları, Fâtih’in içki içtiğini değil, içki içenleri cezalandırdığını anlatmaktadır.

3) Fâtih’in şiirlerindeki bazı ifadelere gelince, bu konuyu, şöylece özetlemek mümkündür: Fetih kutlamalarına rastlayan günlerde, Fâtih’in şiirlerinden yola çıkarak, onu ayyaş gösterme gayretinde olanlar vardır. Ancak Fâtih’in Avnî mahlasıyla şiirler yazdığı doğrudur ve o şiirlerde kadından ve şaraptan da bahsetmiştir. Ancak bu tabirler, divan edebiyatımızdaki mecaz ve istiare gibi kurallar çerçevesinde söylenmiştir ve bunların özel manaları mevcuttur. Divan edebiyatını bilenlerin hiçbiri, 500 yıl boyunca, bu şiirlere bakarak Fâtih’e böyle bir iftirada bulunmamıştır. Divan şiirinin manzumeleri içinde özellikle gazel tarzının konuları daima bellidir: tabî’at, aşk, şarab, kadın ve benzeri tabirler. Bir Şeyhülislâm mesela Şeyhülislâm Yahya Efendi de gazel yazacaksa, gazelinde bu tabirleri kullanacaktır. Ancak bunların divan edebiyatında kendine mahsus manaları vardır.Bir divan şairinin, şiirinde şarabdan bahsetmesi san’atın ve zarâfetin gereğidir ve manası da bizim bildiğimiz içki değildir. İşte gazel yazacak kadar divan şiirine vâkıf olan Fâtih, elbette ki şiirini bu mazmûnlar üzerinde kuracaktır. Aşk ve sevgiliden kasıt; Allah, Peygamberi ve onun dostlarıdır.
Mesela,


Sâkıyâ mey sun ki, bir gün lâle-zâr elden gider
Çü erer fasl-ı hazân bâğ u bahâr elden gider.


diyecektir.

Fâtih yazdığı gazellerde kullandığı şarab ve benzeri kelimelere, ince remizler ve mecâzî mana ve mazmûnlar yüklerken, bir gün gelip de bir takım araştırma ve ilim özürlü insanların bu kelimelere gayr-i meşru manaları yükleyeceklerini tahmin dahi edemezdi. Onun şarabı Mevlânâ’nın, Hacı Bektaş Veli’nin ve Hacı Bayram Veli’nin kâsesinde demlenmektedir ve ilahî aşkın mest eden şarâbıdır .

İndex'e Dön